27 Ağustos 2012 Pazartesi

Fırında kuzu macerası

 

Biraz sonra okuyacaklarınız blogda yazdığım son iki yazıdan sonra biraz ayıp olacak ama ne yapalım artık oldu bir kere.

Her yaz amcam ile kuzu çevirme planları yapardık ama bir türlü kısmet olmadı. Bu senede aynı konu gündeme gelince (aslında amcamın gazı ile) tüm planları yaptık ve gerçekleştirmek için ilk adımları attık.

Öncelikle kuzu işini halletmek gerekiyordu, bunun için Dikili’ye bağlı Salihler köyünden ayarlamalarımızı yaptık. En önemli konu, kuzuyu nasıl pişireceğimizdi. İlk aşamada çevirme yapacaktık fakat 4-5 saat başında durmak, ateşi yakmak ve düzeneği kurmak zor geldi. Bu nedenle sahil kenarındaki taş fırını olan bir restauranta gittik ve anlaştık. Onlar pidelerini taş fırın içinde bir tarafta pişirirken bizim kuzuda yanda pişecekti. Böyle anlaştık ustayla.

Kuzunun içine pilav yapıp koyalım diye düşündük fakat bütün kuzu işi ilk denememiz olacağından başarısız olursak kuzuyuda kaybederiz diye vazgeçtik.

Planımızı, kuzuyu zeytin yağı, tuz ve karabiberle sıvayıp pişirmek olarak netleştirdik.

Ertesi gün sabahtan Migros’a gidip yağ, tuz ve karabiber alırken Erdinç kamyondan indirilen kesilmiş kuzuları gördü ve bizim köyden alıp kestireceğimiz kuzu işi bir anda  hazır, kesilmiş, kilo hesabı ile alınacak kuzuya döndü. Aslında iyide oldu hızlı bir şekilde hallettik.

Sonrasında aldıklarımızla birlikte fırına gittik. Kuzuyu yağladık, baharatladık ve folya kağıtlarına sardık. Herşey bitincede fırının kenarına uzunca bir süre pişmek üzere koyduk.

     

Aradan 6 saat geçti ve fırından kuzuyu aldıktan sonra eve getirdik. Yapılmış olan iç pilavlar, patlıcan salatası, közlenmiş biberler, salata ile masaya getirdik. Bir tabir vardır, “kemiği salladığımızda etler düşüyor” diye, bizim ette bunun aynısını gördüm ve denedim, gerçekten etler düşüyordu. Ayrıca pişmiş olan etin kokusu aynı restaurantlardaki tandır gibi kokuyordu. Koklamaktan yemeğe geç başladık diyebilirim.

   

Bütün olarak pişmiş olan kuzuyu parçalamak çok zormuş. İlk defa yaptığım için pek başarılı olamadım ama bundan sonrakiler için büyük tecrübe kazandım. Kuzu bütün ve pişmiş olduğundan elle parçalamak gerekiyor, arka kısmı ve butlarda et yoğun olduğu için kolay paylaştırıldı fakat boyun ve kaburgaların olduğu yerleri dağıtırken tepside biraz et kaldı. İlk sefer için olur artık o kadar.

Aldığımız kuzu 11 kiloydu ve yemekte çocuklar dahil 20 kişiydik. Herkes istediği kadar et yiyebildi. Bundan sonraki hesaplarda kişi başı 500 gram üzerinden hesap yaparak kuzu temin etmek en uygunu görünüyor.

Yıllardır konuştuğumuz bütün kuzu yapalım macerası beklediğimin çok üstünde başarılı bir performans ve lezzetle bitti. İyiki amcam gazı verdi de aklımızda olan midemizde oldu.

Teşekkürler amca.

15 Mayıs 2012 Salı

007 James Bond Hakkında

Kimse benim diyet yapabileceğime, 12 kilo verebileceğime inanmıyordu. Belki de tahmin edemiyorlardı. Geçen 3 ayın sonunda bu hedefe ulaştım ve şimdi geldiğim kiloyu koruma safhasına geçtim.

İster kilo vermek amacıyla diyelim, ister sağlıklı bir hayat için diyelim, bence diyet yapmak bir programa uymak, programda belirlenmiş hedefe ulaşmak için bir çabadır.

Bu süre zarfında programda değişik zamanlarda farklı yaklaşımlar sergilenebilir. Ben yaşadıklarıma baktığımda bunun bir yolculuk olduğunu düşünüyorum. En başta doktorunuz ile birlikte belirlediğiniz yere varmak için bir plan yapıyorsunuz ve bunu adımadım uyguluyorsunuz. Her şey yolunda giderse belirlediğiniz zamanda, gitmek istediğiniz yere varıyorsunuz.

Planı yaparken herkese göre farklı bir güzergâh çiziliyor. Belirlenmiş olan hedefe varmak için hangi rotadan gideceğiniz, nerelerde duracağınız, hangi yolu ne kadar zamanda geçmeniz gerektiği baştan doktorunuzla belirliyorsunuz. Burada doktorun rolü, sizin yerel rehberiniz olmak, size yolu tarif etmek ve sizi gözlemleyip, daha iyiye gitmek için yeni öneriler getirmesi ve size bunları anlatması olacaktır.

Bundan sonra maalesef her şey sizde bitiyor. Maalesef diyorum çünkü sizden başka kimse sizin adınıza sizin kilolarınızla başa çıkamaz, sizin gitmek istediğiniz yere ancak siz varabilirsiniz.

Eğer yolda belirlenmiş şekilde ilerliyorsanız sorun yok ama olası gecikmeler ya da geriye gitmelerde rehberiniz size yeni bir yol çiziyor ve tekrar yola düşmenizi sağlıyor. Unutmayın ki her yoldan sapma sonraki noktaya geç gitmenize, hedefe daha uzun zamanda varmanıza sebep oluyor. Varış süresini ne kadar uzatırsanız, yolculuktan sıkılma katsayınız artıyor, heyecanınız azalıyor.

Önerim, rehberinizle çıktığınız yolda, rotanıza ve programınıza sıkı sıkıya bağlı kalın ve belirlediğiniz sürede yolculuğunuzu tamamlayın.

Sonuçta; başarmış olmanın verdiği gurur, mutluluk, yeni kıyafetler :) “alışveriş yapmak mutluluktur” diye baktığınızda kendinizi ödüllendirmiş bile oluyorsunuz.

Tecrübelerinizi paylaşıyorsunuz ve etrafınızdakilere örnek oluyorsunuz.

En güzeli ise, arkadaşlarınızdan duyduğunuz güzel sözler. Burak Narter kardeşim geçenlerde "James Bond gibisin" dedi. Bundan daha güzel bir hediye olur mu?

Ne diyeyim, hadi sizde gideceğiniz yeri belirleyin, çıkın yola. Vardığınızda, anlatın yaşadıklarını, gördüklerinizi, duyduklarınızı herkese.

Evde Beyaz Şarap Yapımı

via IFTTT